Menu
Sepetim

TUZ OLMADAN DÜŞÜNEMEZ VE HAREKET EDEMEYİZ!


header1

TUZ OLMADAN: DÜŞÜNEMEZ VE HAREKET EDEMEYİZ!

 Vücudumuzdaki en basit fonksiyonların gerçekleşebilmesi için bile doğal tuza veya içerdiği elementlere iyonize bir formda ihtiyacımız vardır.

Örneğin: Duyularımızla algıladıklarımızı beyne iletmek sinir sistemimizin görevidir. Beyin kendisine ulaşan bilgiye göre gereken şekilde reaksiyon göstermeleri için kaslarımıza sinir hücreleri aracılığıyla gerekli bilgi ve talimatları iletir. Bu süreç şöyle oluşur:

Pozitif yüklenen potasyum iyonları, hücreyi terk ederken, hücreye giremeyen pozitif yüklü sodyum iyonları hücre zarında bir elektrik potansiyeli oluştururlar.Hücrenin dışı pozitif, içi negatif yüklü hale gelir. Bir sinir hücresi uyarıldığında zarı aniden zıt kutup haline döner ve sonuç olarak sodyum iyonlarını geçirgen hale gelir. Her sinir uyarımında, saniyenin binde biri (1/1000) gibi çok kısa bir sürede elektrik potansiyeli dönüşerek 90 mill volt enerji açığa çıkar. Ve böylelikle alınan uyarılar düşünce ve harekete dönüşür.

 Sonuç olarak tuzdaki sodyum ve potasyum iyonları olmadan bu fonksiyonların gerçekleşebilmesi mümkün değildir. Bunlar olmadan tek bir düşünce veya hareket bile oluşamaz. Bir bardak su içmek gibi basit bir hareket bile, gerekli düşünce ve hareketlerin oluşabilmesi için sinirlere uyarı olarak gelen milyonlarca talimatı gerektirir. Başlangıçta düşünce vardır ve düşünce bir elektromanyetik frekanstan-alandan başka bir şey değildir. Tuz bu elektromanyetik frekansın yaratımından ve beynin emirlerinin istenen hareketi yapacak olan kas ve organlara iletilmesinden sorumludur.

Tuz eski geleneklerde; hem doğum hem de ölümle ilgili törenlerde kullanılırdı. Yeni evlilerin evlerinin dört köşesi de tuzlanırdı, bunu da kötü ruhları kovmak veya uzak tutmak için diye açıklarlardı.

Tuz'un içinde fizik bedeni de oluşturan her tür titreşim oranının mevcut olduğu çok eskilerden beri fark edilmişti. Masada tuz'unuzu paylaştığınız kişiyle dost olursunuz, çünkü onunla aynı frekansta titreşirsiniz.

Eskiden beri yemeklere konulan tuz, aslında düşünme yetisine sahip olabilmek için konuluyordu.

Bütün düşüncelerimiz ve bunların kaynağı, su ve tuza bağlı!

Doğada var olan doğal tuz’da 84 element bulunuyor, insan bedenindeki tuz da aynı doğadaki tuz gibi 84 elementten oluşmakta.Doğa aslında doğal olan her şeyde ihtiyaçların tamamını sağlıyor! Bedeninizde tuz olmasaydı hiçbir şeyi düşünemeyeceğinizi biliyor muydunuz?

Bütün düşüncelerimiz ve bunların kaynağı, su ve tuza bağlı.

Burada daha sağlıklı olmak için değil, daha şuurlu olmak için belirli bir suyu içmeniz veya tuzu yemeniz söz konusu, çünkü şuurlu olursanız, otomatik olarak daha sağlıklı olursunuz.

Biyofiziksel olarak baktığımızda tuz, tüm enformasyonu alabiliyor ve biyokimyasal olarak da tüm bedenimizi dengede tutan elektrolit dengemizi koruyor.

Son yüzyılda endüstri ve kimyanın gelişimiyle, görsel anlamda standartlar yüksek görünse de, ruhsal, duygusal ve fiziksel anlamda yaşam kalitemizde bozukluklar ortaya çıktı.

Sonuç; üretimde yoğun olarak kullanılan kimyasal katkı maddeleri ile “yapay” bir yaşam!

Kendimize her zaman ne kadar canlı ve doğal gıda aldığımızı sormamız gerekir.
Eğer kimyasal miktara değil de kaliteye dikkat ederseniz, organizmanın ne kadar az gıdaya ihtiyacı olduğunu saptarsınız.