Menu
Sepetim

Tuz Nedir? Ne değildir?

TÜRKİYE’DEKİ TUZ YATAKLARININ VE TUZUN EKONOMİMİZDEKİ VE SAĞLIĞIMIZDAKİ YERİNİN GÜNCEL VERİLER IŞIĞINDA DEĞERLENDİRMESİ 

Nevin KARAOĞLU ÇINAR, D.E.Ü, Müh.Mim.Fak.Jeo.Müh.Böl. Tınaztepe,Buca (*) İZMİR Sema KARAOĞLU, www.semakaraoglu.com Dermatoloji Kliniği; Tacettin Veli Bulvarı No: 26 K:6 Melikgazi KAYSERİ E-mail: nevin.karaoglu@deu.edu.tr


ÖZET: Türkiye’deki tuz yatakları tuzlu sular ve kaya tuzlarından işletilmektedir. Tuzlu sular deniz, göl ve kaynak sularından rafine edilmektedir. Türkiye’deki kaya tuzu yataklarının çoğu Güncel, Eosen, Oligosen ,Miyosen yaşlı olup çok temiz ve kalitelidir, oysa deniz, göl ve kaynak sularımızın çoğu çevre kirliliğine maruz kalmaktadırlar ve rafine edilerek elde edilmektedir. Aslında artık çok iyi bilinmektedir ki doğal kaya tuzuna kıyasla, rafine tuz rafinasyon sırasında doğal tuzun yapısal ve kimyasal olarak tamamen değişime uğraması nedeni ile çok sağlıksızdır. Üstelik rafinasyon yöntemi daha çabuk, kolay, temiz ve tabii ki endüstriyel mantıkla yüksek kapasitede ve ucuz bir şekilde elde edebilmek için bazı doğal kaya tuzu işletmelerinde bile uygulanmakta ayrıca akıcı olması için yine içine kimyasallar eklenmektedir. Tuz ihtiyacının; son zamanlarda başta Alzheimer, Hoshimoto tiroidit gibi hastalıklara yol açtığı iddia edilen Aluminyum hidroksit ve birçok kimyasal katkıları içeren ve rafine edilen tuzlar yerine doğal kaya tuzu yataklarından, fiziksel yöntemlerle elde edilerek sağlanması gerektiği konusunun hem halkımıza hem de dünyaya anlatılması çok önemlidir. Rafine tuzun aksine doğal kaya tuzunun hem fiziksel hem de kimyasal özellikler bakımından insan bedeni ile uyumlu olduğu tıbben de savunulmaktadır.

Türkiye’de tüketime yetecek ve hatta ihraç edecek kadar rezervi ve kalitesi olan doğal kaya tuzu yatakları bulunmaktadır. Ayrıca son günlerde medyada çok moda olan ithal Himalaya tuzu yerine kendi öz kaynaklarımızdan elde edilen tuzun kullanılması da teşvik edilmelidir.

SUMMARY: The salt deposits in Turkey are operated from brines(salt waters) and rock salts. The brines are produced by refining from sea, lake and springs. The most of rock salt deposits in Turkey are of Actual , Eocene, Oligocene, Miocene age and very celan, qualified although the most of the salts from sea, lake and other brines are subject to environmental polution and produced by refining. Actually it is very well known that refining is unhealthy compare to natural rock salt because the content of natural salt is totally changed in terms of structurally and chemically. Moreover, the rafination methods are applied even at some of the natural rock salt factories to produce quicker, easier, cleaner and of course higher capacity and cheaper by the industial concerns besides the flowing agents are again added into salts as well as other salts produced from brines. It is very important to be told to our people and moreover to the World, the necessity of salt must be supplied by physical methods from the natural rock salt deposits instead of refined salt including additional chemicals such as Alluminium Hydroxide which is recently claimed to cause at least the Alzheimer, Hoshimoto tiroidit diseases. The natural rock salt is medically defended that it is in harmony with human body considering the physical and chemical properties contrary to refined salt. There are natural rock salt deposits including satisfying reserve and quality to concume in Turkey and even to export. Also it should be encouraged to the use of the salt produced from our own resources in place of imported Himalayan salt which is very fashionable in the media lately. ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Ülkemiz, jeolojik yapısı nedeniyle büyük tuz yataklarına sahiptir. Türkiye’de tuz yatakları güncel olarak , kaya tuzlarından ve tuzlu sulardan olmak üzere iki kaynaktan elde edilmektedir.Sulara bağlı olanlar deniz, göl veya kaynak sularından olmak üzere rafinasyon yöntemi ile kazanılmaktadır. Tuzun kullanıldığı önemli yerler : 1. İnsan Gıdasında, 2. Hayvan Beslenmesinde, 3. Sanayiide, 4. Karayollarında olup, bu çalışma kapsamında sadece insan beslenmesi ile ilgili kısma değinilmiştir. Türkiye’deki, milyonlarca yıl önceki göl ve denizlerin doğal olarak evaporasyonu ve çökelmesi ile zenginleşerek oluşmuş tuz yataklarının çoğu çok kaliteli ve temiz olmasına rağmen deniz ,göl ve kaynak sularından elde edilen tuzların çoğu ise hem kirliliğe maruz kalmışlardır hem de rafinasyona tabi tutuldukları için insan sağlığına yarar yerine zarar verecek kadar kalitesi düşmektedir. Türkiye’de kaya tuzu yatakları ve mağaraları başlıca Eosen, Oligosen, Miyosen yaşlı olmak üzere Çankırı, Kars (Kağızman), Iğdır (Tuzluca), Nevşehir (Gülşehir ve Tuzköy), Yozgat (Yerköy ve Sekili) ve Erzurum (Oltu)’da bulunmaktadır. Ayrıca Adana havzası ve Siirt yöresinde de geniş yeraltı tuz oluşumları bulunmaktadır((Barutoğlu,1961; Ergin,1988;www.marbleport.com).


Doğal tuzun içinde yaklaşık %84’ü sodyum klorür; geri kalan %16’lık bölümünde ise lityum, fosfor, selenyum, magnezyum, kalsiyum, vanadyum gibi doğal elementler bulunmaktadır. Doğada bulunan 94 elementten soy gazlar hariç tüm elementler (84 element) doğal tuz kristalinde vardır ve çok doğal tesadüf olarak insan bedeni de tuz gibi 84 elementten oluşmaktadır. Doğal tuzların içinde iyot yoktur ama birçok bilimsel çalışma eğer iyot eksikliği bölgesinde bulunulmuyorsa havadaki iyotun yeterli olduğunu savunmaktadır (Kurlansky,2003;Hendel ve Ferreira.2003; www.marbleport.com, Aydın,2011; Aydın,2013a;Aydın,2013b).


Rafine tuz işletilebilecek deniz, göl ve kaynak sularımız başlıca İzmir(Çamaltı, Ayvalık), Tuz Gölü çevresinde bulunan Yavşan, Kaldırım ve Kayacık, ayrıca Çorum, Sivas, Erzincan, Erzurum’da bulunmaktadır(Yalçın ve Ertem,1997). Gerek tuzlu sularda gerekse kaya tuzlarında rafinasyon işleminin yapılmasının nedeni hijyenden ziyade ekonomik kaygıdır. Tuzun günlük üretiminin binlerce ton olmasından dolayı üretici firmaların doğal tuzla uğraşmalarının ekonomik getirisi son derece düşük olmaktadır.

Örneğin tuz gölünde ki hasat dönemi iki aydır ve bu kısa süre içerisinde milyonlarca ton tuzun stok edilmesi gerekmektedir. Temiz, kirli ayırt etmeksizin stok edilen bu tuzların gıda da kullanılabilmesi için fabrikasyon ortamında işlenmesi zorunlu olmaktadır. Yüksek sermayeli işletmelerin tuzun rafine işlemleri sürecinde daha çok kapasite ve süratli bir şekilde gıda sektörüne hitap edecek tuzu hazırlama imkanı varken; ekonomik getirisi son derece düşük olan tuzun doğal haliyle uğraşması elbette beklenemez. Aynı şekilde kaya tuzlarının da benzer süreçleri vardır. Ülkemizde ki tuz kayalarının içerisinde saf berrak topraktan arınmış temiz tuz damarları az bulunmaktadır. Kaya tuzu alanında faaliyetlerini sürdürmekte olan milyar lira bütçeli işletmelerin doğal saf temiz tuz damarlarıyla uğraşması ekonomik olmadığı için, büyük iş makineleriyle elde ettikleri topraksı kaya tuzlarını fabrikasyon ortamında sulandırarak ve tekrar yeniden damıtarak buharlaştırıp rafine tuz üretmektedirler. Her ne kadar adı “kaya tuzundan üretilmiş rafine tuz” olsa da doğal kaya tuzu özelliğini artık taşımamaktadır (www.marbleport.com;Yağlı,2013).


Rafine tuz işletmelerinde rafinasyon işlemi sırasında tuz çok yüksek sıcaklıklara maruz kalmakta(650 dereceye kadar) ve 100 derece ve üstü sıcaklıkta tuzun kimyasal yapısı bozulmakta, insan vücudu için gereken mineraller ve elementler ya değişmekte ya da yok olmaktadır. Zaten sonuçta tuz tadı veren sodyum klorüre indirgenmektedir. Yapısında %97.5 sodyum klorür; geri kalan %2.5’inde iyot ve nem soğurucu kimyasallar bulunmaktadır diğer yararlı elementler çoğunlukla gitmektedir. Başlıca nem soğurucular kalsiyum karbonat, magnezyum karbonat ve özellikle son iki yıldır tıp dünyasında ısrarla belirtilen çağımızın hastalığı Alzheimer’a da yol açtığı söylenen alüminyum hidroksit olup bu kimyasallar tuzun kolay akmasını sağlamakta ama hayat akışımızı sekteye uğratmaktadırlar. Ayrıca bu tuzlara iyot eklenmektedir ve son yıllardaki çalışmalar göstermiştir ki, Türkiye ‘de tuzlar iyotlanmaya başlandıktan sonra Hoshimoto tiroidit hastalığında korkunç bir artış olmuştur ve bu artışta iyotlu tuzların önemli bir rolünün olduğu düşünülmektedir. Hatta gıdalara kaynamakta iken konulduğunda metal tuzlarına dönüşmesinin de başka hastalıklara yol açtığı belirtilmektedir.

Dünyada tuzu iyotlayan ülkeler Türkiye, Çin , Yunanistan , Sri Lanka, İran , Arjantin ve Avusturya olup bu ülkelerde de Türkiye’de olduğu gibi Hashimoto tiroidit hastalığının çok arttığı gözlemlenmiştir. Tıbbi çalışmalar iyodun, tiroid peroksidaz enziminin aktivitesini azalttığını göstermektedir(Kurlansy,2003; Doğan,2008; Aydın,2011; Aydemir,2013).

Rafine tuzun diğer bir özelliği ise, birbirinden ayrılmış kristallerden oluştuğu için, metabolize olması için insan vücudunun çok enerji harcamasına yol açmaktadır. İnsan bedeni doğal olamayan ve içeriğindeki katkı maddeleri dolayısı ile rafine tuzu saldırgan bir zehir gibi algıladığı için kendini korumak amacı ile hemen dışarı atmak istemektedir. Özellikle normalin dışında rafine tuz alındığında su molekülleri sodyum klorür molekülünün etrafını sarmakta ve vücut bunu nötralize etmeden hemen sodyum ve klorüre ayrıştırmaktadır. Bu işin oluşması için hücre içinden su çekilmekte, tansiyon yükselmektedir. Her 1 gram fazla sodyum için hücrelerden 23 gram su çekilmektedir. Vücuttan atılamayan rafine tuzun tekrar kristalleştiği ve doğrudan eklem ve kemiklerde depolandığı, bunun da artrit, gut vb. romatizmal hastalıklar, safra kesesi, böbrek taşı oluşumlarına da yol açtığı söylenmektedir.Eğer fazla su içilmez ise bu kez de tansiyon yükselmekte ve hücreler susuz kaldığı için kurumaktadır.

Çalışmalara göre tuz aşırı ve rafine olarak tüketilmiş ise tuzun süzülmesi ve atılması görevini yapan böbrek ve diğer boşaltım sistemi üzerine çok aşırı bir yük binmektedir. Böylece rafine tuz aşırı su birikimlerine(ödem) neden olmakta hatta kalp yetersizliğine de yol açmaktadır. Son zamanlarda kadınların derdi olan selülitin sebebinin de yine aşırı tüketilmesi yanında doğal değil rafine tuz tüketilmesinin olduğu belirtilmektedir(Doğan,2008; Aydın,2011; Aydemir,2013).

Bilindiği gibi tuz en az su kadar hayatın vazgeçilmez unsurudur, çünkü onsuz hayatın sürdürülmesi olanaksızdır. Suyun damarlarımızda ve hücrelerimizde durabilmesi için tuzun da bulunması gerekmektedir. Tuz insan bedeninde iletkenlik görevi yerine getirmektedir, insan sinir sisteminin iletisini, kas sisteminde kasılmasını, çeşitli besin maddelerinin hücre içine girmesini sağlamaktadır. İnsanoğlunun tuz olmadan düşünebilmesi ve hareket edebilmesi olası değildir. İnsan beynine sadece oksijen, su ve tuzdan başka hiç bir maddenin giremediği konusu ise çok ayrıntılı bir inceleme gerektirmektedir(Hendel ve Ferreira, 2003; Aydın,2011; Aydın,2013a;Aydın213b; Aydemir,2013).

İnsan bedeninde su ve elektrolit dengesini ayarlayan hassas bir hormonal sistem, Renin-Anjiyotensin-Aldosteron (RAA) bulunmaktadır. Beden susuz ve tuzsuz kaldığında beyin hücrelerini susuz bırakmamak için her türlü önlemi alma görevini yerine getirmektedir. Görevi ve amacı ise beyine yeterli kanı göndermektir. Yeterli tuz ve sıvı alınmadığı taktirde RAA sistemi etkinleşmekte, bu durumda kas, deri ve eklem gibi önceliği olmayan dokuların damarlarını büzüştürmektedir. Bu sırada bu dokular susuz kalmakta, diğer deyişle buruşmaktadır. Böylece hayati beyin gibi organlara daha fazla kan gitmektedir. Su ve tuzu fazla aldığımız zaman ise RAA sistemi faaliyetini durdurmaktadır. Yani tuz kadar suyun da yeteri kadar alınması gerekmektedir(www.thehealthierlife.co.uk; Hendel ve Ferreira,2003 He ve MacGregor,2009;Aydın,2011; Aydemir,2013).

%75’inin tuzlu su ile kaplı olduğu bilinen insan bedeninin elektrolit dengesinin sağlanmasının sadece tuz ile olabileceği, tuz ihtiyacının ise sadece besinlerden kazanılamayacağı, sağlığımız için kaya tuzlarının kullanımının yararları, zararlı olanın ise rafine tuzların olduğunun halkımıza anlatılması gerekmektedir. Türkiye‘de sağlıklı tuz tüketiminde halkımızın bilinçlendirilmesinde, tuzun miktarı kadar kalitesinin ve kökeninin de önemli olduğu önemle vurgulanmalıdır. Ayrıca son yıllarda yapılan çalışmalarda belirtilmiştir ki, tuzun kesilmesi veya çok azaltılması, fazla tuz alımı kadar hastalıklara yol açmaktadır. Yapılan araştırmalarda tuz kısıtlaması yapılan hipertansiyonlu hastaların, yapılmayanlara oranla daha fazla enfarktüs geçirdikleri belirlenmiştir(Intersalt,1988; Wilson ve Grim,1992;Alderman,vd.1998; www.thehealthierlife.co.uk; Dahl,2005; Hooper,vd.2009; Taylor,vd.2011, Ekinci,vd.2011).

Ayrıca sağlıklı ama normalden az tuz tüketenlerde ise ölüm oranları daha yüksek oranda bulunmuş kemik kırıkları ve kemik erimesinin arttığı saptanmıştır. Tuz dengesindeki değişikliklerin mizaç ve davranış bozukluklarına, yani depresyona yol açtığı da açıkça söylenmektedir (Hendel ve Ferreira,2003; Cohen,vd.2006; Renneboog,vd.2006; He,MacGregor,2009; Sandhu,vd.2009; Garg,vd.2011; Aydemir,2013).

Bir diğer bilinmesi gereken önemli konu , raf ömrünü artırmak amacı ile tuz eklenen gıdalara sadece koruma amaçlı ve sodyum klorür içeren rafine tuzlar konulmamakta, birçok başka sodyum bileşikleri de eklenmektedir ; monosodyum glutamat, sodyum bikarbonat, sodyum nitrat ve sodyum sakarin vb. Ortalama olarak bir yetişkin için 3-5 gr/gün verilen tuz miktarı, bu durumda farkında olmadan tüketilen yiyeceklerde tuzun aşırı miktarlara (20 grama kadar) çıkmasına neden olmaktadır. Bu sodyum bileşiklerinin tuz tadında olmaması, tuzlu bir şey yenildiğinin anlaşılmaması ve iştah artırması nedeni ile hem obeziteyi artırdığı, hem de sağlığı doğrudan bozduğu açıkça söylenmektedir. Bunların neden olabileceği hastalıkların giderek arttığı ile ilgili çalışmalar ve istatistiksel sonuçlar insan ömrüne kıyasla henüz yeni yeni açıklanmaya başlanmıştır (Hendel ve Ferreira,2003;; Aydın,2011;Aydın,2013a; Aydın,2013b; Yağlı,2013 ).


Ayrıca, kaya tuzunun doğal iyonlaştırıcı olduğu, tuz kristalinin geometrik ve elektriksel yapısından dolayı radyasyonu nötralize ettiği çok iyi bilinmektedir. Çağımızda nükleer radyasyon atıklarının tuz depolarında saklanıyor olması bir sır değildir. Son yıllarda radyasyon yayan her türlü aletin bulunduğu yerdeki artı yüklü iyonları nötralize etmek için eksi iyon yaydığı saptanmış olan kaya tuzu parçaları ortamda kullanılmaktadır. Tuz kristallerin yorgunluğu, stresi, astım nöbetlerini, alerjileri, baş ağrılarını, cilt hastalıklarını, havadaki nemi ve kokuyu hafifletme, rahat uyku ortamı yaratma özelliği tarih boyunca bilinmekte idi ve günümüzde bilimsel olarak da savunulmaktadır. Geçmişte tedavi merkezi olan tuz mağaralarının, günümüzde değeri anlaşılmış, tuz odaları şeklinde halka sunulmaya başlanmıştır (Hendel ve Ferreira,2003; Saliha,vd.2004; Halilova,vd.2008; Doğan,2008; www.esrefatabey.com.tr ; Aydemir,2013).

Türkiye’de bulunan kaya tuzu yatakları rezerv ve tenör açısından incelendiğinde hem Türkiye’ye hem de ihracata yetecek kadar kaliteli ve boldur. Son yıllarda özellikle medyanın abartarak ve Türkiye’deki tuzdan habersiz bir şekilde tanıttığı Himalaya tuzunun kullanımı hızla yayılmaktadır. Bu sağlık farkındalığı açısından iyi bir şeydir ancak Himalaya tuzunun Türkiye’deki kaya tuzlarından kesinlikle farkı yoktur, hatta analitik olarak Türkiye’dekilerin daha temiz ve saf oldukları anlaşılmıştır. Himalaya tuzu adı verilen tuz aslında Himalaya dağlarından değil Pakistan’da bulunan Khewra Tuz Madenlerinden çıkarılmaktadır.

Burası Himalaya dağlarına 300 km uzaklıkta bulunur ve dünyanın en büyük ikinci tuz madenidir. Himalaya tuzu tamamen pazarlamaya dayalı ve bilgilendirme eksikliğine bağlı olarak sanki ülkemizde hiç yokmuş veya mucizevi bir şeymiş gibi anlatılarak çok pahalı fiyatlara satılmaktadır. Ekonomimizi etkileyecek konularda ve rafine tuz kullanımının durdurulması konusunda sadece bilim adamlarına değil sivil toplum örgütlerine ve kurumlara da görev düşmektedir. Bu çalışma kapsamında önerilecek diğer önemli konu ise ,son 15-20 yıldır tıptaki kanaat önderlerinin en az “tuzun fazla miktarda alınmaması” konusu kadar tuzun “doğal” olup olmadığına da bakılması gerektiğine de odaklanmaları insan sağlığı açısından çok yararlı olacaktır. Referanslar: 1. Barutoğlu, Ö. (1961) Türkiye Tuz Yatakları. Madencilik Dergisi, S.2, Sf.68-78 2. Ergin, Z. (1988) Tuzun Üretim Teknolojisi ve İnsan Sağlığındaki Yeri. Madencilik Dergisi, C.Mart, S. 27/1 3. INTERSALT(1988)


An international study of electrolyte excretion and blood pressure. Results for 24 hour urinary sodium and potassium excretion. INTERSALT Cooperative Research Group. BMJ. 297(6644):319-28. 4. Wilson TW, Grim CE.(1992) Unnatural selection: the history of the trans-Atlantic slave trade and blood pressure today. In Inikori JE, Engerman S, eds. The Atlantic Slave Trade: Effects on Economics, Societies, and Peoples in Africa, the Americas, and Europe. Durham, NC: Duke Universit pg.339-359 5. Yalçın, E., Ertem,M.E. (1997)


Deniz Tuzlalarının Türkiye Tuz Potansiyelindeki Yeri. Endüstriyel Hammaddeler Sempozyumu, 16-17 Ekim, Dokuz Eylül Üniversitesi, Maden Mühendisliği Bölümü, İzmir, Türkiye 6. Alderman MH, Cohen H, Madhavan S. (1998) Dietary sodium intake and mortality: the National Health and Nutrition Examination Survey (NHANES 1). Lancet 351, pg. 781-785 7. (2001) http://www.thehealthierlife.co.uk/natural-health-articles/high-blood-pressure/salt-effect-blood-pressure-00733.html 8. Mark Kurlansky, M. (2003) İnsanlığın Tuzlu Tarihi , Aykırı Yayıncılık İstanbul 9.Hendel,B., Ferreira,P.(2003 ) Water and Salt, The Essence of Life , by Natural Resources, Inc. (first published 2001) , 251 pages. 10. Saliha,K., Zerrin,K., Cemal,S.(2004) Kağızman(Kars) Kayatuzu Tuzlası, Kağızman(Kars Rock-Salt Saltpan. Doğu Coğrafya Dergisi / Eastern Geoographical Review, C.9, S.12 11. Dahl LK. (2005) Possible role of salt intake in the development of essential hypertension. 1960. Int J Epidemiol. 34(5):967-72 12.Cohen HW, Hailpern SM, Fang J, Alderman MH.(2006) Sodium intake and mortality in the NHANES II follow-upstudy. Am J Med. 119(3):275. 13.Renneboog B, Musch W, Vandemergel X, Manto MU, DecauxG(2006) Mild chronic hyponatremia is associated with falls, unsteadiness, and attention deficits. Am J Med.119(1):71.e1-8. 14. Halilova,H., Yusufov,Z., Ahundova,E. (2008) Türkiye ve Azerbaycan tuz mağaraları ve sağlık üzerine etkileri ,Salt Caves in Turkey and Azerbaijan and human health. Uluslararası Katılımlı Tıbbi Jeoloji Sempozyum Kitabı 6-9 Şubat , 125127, Ankara 15. Doğan,N. (2008) "Doğal tuz", sodyumun nefretine karşı !. www.iyibilgi.com 16. He, F.J., MacGregor GA (2009), A comprehensive review on salt and health and current experience of worldwide salt reduction programmes. Journal of Human Hypertension, pg.363-384 17. Sandhu HS, Gilles E, DeVita MV, Panagopoulos G, Michelis MF.(2009) Hyponatremia associated with large-bone fracture in elderly patients. Int Urol Nephrol. 41(3) 18. Hooper L, Bartlett C, Davey Smith G, Ebrahim S (2009) The long term effects of advice to cutdown on salt in food on deaths, cardiovascular disease and blood pressure in adults. http://summaries.cochrane.org/CD003656/the-long-term-effects-of-advice-to-cut-down-on-salt-in-food-on-deaths-cardiovascular-disease-and-blood-pressure-in-adults 19.Taylor RS, Ashton KE, Moxham T, Hooper L, Ebrahim S. (2011) Reduced dietary salt for the prevention of cardiovascular disease: a meta-analysis of randomized controlled trials (Cochrane review). Am J Hypertens.. 24(8): pg. 843-53 20. Garg R, Williams GH, Hurwitz S, Brown NJ, Hopkins PN, Adler GK.(2011) Low-salt diet increases insulin resistance in healthy subjects.Metabolism. 60(7):965-8. 21. Ekinci EI, Clarke S, Thomas MC, Moran JL, Cheong K, MacIsaac RJ, Jerums G.(2011) Dietary salt intake and mortality in patients with type 2 diabetes. Diabetes Care. 34(3):703-9. 22. www.marbleport.com- KAYA TUZU 23. www.esrefatabey.com.tr 24. Yağlı, F. (2013) Tuz Neden Rafine Edilir http://blog.milliyet.com.tr/fehmiyagli, 16 Ekim 25. Aydın,A.(2011) Kayatuzunun sihirli gücü, www.beslenme http://xn--blteni-3ya.com/ 26 Aydın,A. (2013)a Tuz dost mu? Düşman mı?, www.beslenme http://xn--blteni-3ya.com/ 27. Aydın,A (2013)b Taş devri diyeti, www.beslenme http://xn--blteni-3ya.com/ 28. Aydemir, Y.(2013) Yaşamın Gizemi Su ve Tuz, 5. Basım, İstanbul, ISBN : 8699182030022